Bu atmosfer altında, balıkçı barınağının kenarında, derme çatma bir tentenin altında, iki usta ellerindeki incelikli bir işe odaklanmış. Kırmızımsı ve kahverengi tonlardaki ağlar; yılların emeğini, fırtınalı gecelerin yorgunluğunu ve umut dolu sabahların bereketini taşıyan dilsiz tanıkları…
🧵 Düğüm Düğüm Onarım.
Yaşlı balıkçılar, ağlarının, tiftiklenmiş, yırtılmış bölümlerini titizlikle onarma telaşındalar. Bir elinde ince, sivri bir iğne, diğerinde onarılmayı bekleyen karmaşık bir örgü… Bir sonraki sefere hazırlık, denize olan saygının ve mesleğe olan bağlılığın bir ritüeli.
Gözleri işlerine odaklanmış olsa da, aralarındaki sohbet koyu ve kesintisiz.
“Balık bolluğundan mı bahsediyorlar, yoksa boş ağların getirdiği hayal kırıklığından mı?”
Kim bilir? Belki de konu, son çıkan palamut sürüsü, ya da dün gece ki fırtınanın denizdeki etkileri. Ama eminiz ki, bu sohbetin ana ekseninde Deniz var. Denizin derinliği, sırrı, bereketi ve zorluğu…
🐟 Balık Var Oldukça Sürecek Bir Sohbet
Sağdaki, yüzünde derin çizgiler ve denizin tuzuyla sertleşmiş bir ifade taşıyan, bir yandan ağın gözlerini onarırken bir yandan da lafını esirgemiyor. Soldaki, kasketi ve bıyıklarıyla daha bilge bir edada, belki de gençlik yıllarındaki unutulmaz bir av hikâyelerini anlatıyor.
Garipçe, emeğin, dostluğun ve geleneğin hâlâ yaşadığı bir yer. Balıkçı barınaklarındaki sohbetler, balık var oldukça, deniz köpürdükçe ve ağlar atıldıkça devam edecek.
Garipçe ziyaretinizde, meşhur balık restoranlarına gitmeden önce, emektar insanların sessizliğine kulak verin. Belki o koyu sohbetten bir kaç damla size de ilişir. Orada, el işçiliğinin ve hayatın en gerçekçi haliyle karşılaşırsınız.
🕰️ Sohbetin Arasına Sızan "Eski Garipçe"
İki usta balıkçı, işlerine kilitlenmiş olsalar da, fotoğraf çekme esnasında istemeden de olsa aralarındaki sohbete kulak misafiri oluyorum. Ya alışık olduklarından ya da ritüellerinden dolayı mıdır bilinmez beni görmezden geliyorlar. Omuzlarında ekose gömlekleri, ellerinde iğneleriyle, sadece balık bolluğundan ya da boş ağlardan bahsetmiyorlar. Sohbetleri, tatlı bir hüzünle, “Köprü yapılmadan önce…” diye başlıyor.
Gözlerdeki bilge ifadelerle, eski Garipçe‘yi konuşuyorlar:
Denizin ve motor sesinin daha fazla duyulduğu,
Teknelerin şimdiki gibi yer bulma derdiyle uğraşmadığı,
Sadece yerel halkın bildiği, kalabalıkların uğramadığı o masum günleri…
Onardıkları ağların her bir düğümü ile eski anılarını sağlamlaştırma çabasındalar. Sanki ağları onararak, o eski, sakin ve sadece balıkçılara ait olan Garipçe’yi ve ruhunu hayatta tutmaya çalışıyorlar
Merhabalar.
Garipçe Köyü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gölgesindeki köy mü? Ben İstanbul’u pek bilmem. İstanbul’da bir Garipçe köyü var biliyor musun deseler bilmem. Ama bu paylaşımınızda öğrendim ki bir köy var İstanbul’da. Balıkçıların köyü, hem de Yavuz Sultan Selim Köprüsünün gölgesinde.
Güzel ve keyifli bir paylaşımdı. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Recep bey, Garipçe köyü, bir balıkçı köyü, tam Marmara Denizi’nin Karadeniz’e sınır bölgesinde yer alıyor, Doğal harika bir köydü.3. Köprünün yapılması ile köprünün ayaklarında yer alan bir köy oldu, öncesinde daha doğal kendi halinde bir köydü. Yorumunuz için çok teşekkür ediyorum.