Anneler Günü
Sana bunu yazıyor olmak bile ne kadar garip geliyor. Çünkü biz, senin gidebileceğine hiç inanmadık. Sen hep dimdik duran, hep çalışan, yılmayan, mücadele eden insandın. Sanki seni hiçbir şey yıkamazdı.
serefaksoy@gmail.com
info@serefaksoy.com
sizdengelen@serefaksoy.com
Sana bunu yazıyor olmak bile ne kadar garip geliyor. Çünkü biz, senin gidebileceğine hiç inanmadık. Sen hep dimdik duran, hep çalışan, yılmayan, mücadele eden insandın. Sanki seni hiçbir şey yıkamazdı.
Vapurda karşılaştım onunla… Akşam saatleriydi, ada dönüşüydü ve yolculuk başlamıştı. Pencereden sabit dışarı bakıyordu. Omzunda bir çantası ve diğer elinde sımsıkı tuttuğu bir valizi… Ayaktaydı. Yüzünde yılların sertliği ama aynı
Nisan ayının baharın gelişini daha fazla hissettirmesini beklerken, en son poyrazın getirdiği soğuk hava ile Mayıs ayına giriş yaptık. Arkadaş sohbetlerimizin ayrılmaz birer parçası oldu soğuk hava, yağmur ve rüzgar.
“Plinius’un ‘Stadia’sı, Piri Reis’in ‘Dadia’sı… Binlerce yıldır denizcilerin ve şairlerin dilinde dönen bir kıyı: Datça…” Datça… İsmini duyduğunuz anda bir meltem dolaşır saçlarınızda, bedeninizi okşar, benliğinizi sarar… Güneşin sarısı, taş
Eski Datça sokaklarında bir deli . Yeşim hanım, gururla ben bu köyün delisiyim diyor. Saçlarında rengarenk çiçekler, gözlerinde ise masmavi bir deniz—ama o çiçekler süs değil; baharı çağrıştırıyor, umudu serpiştiriyor.
Marmaris’in ara sokaklarında bir köfteciye giriyorsunuz. İçeride sizi karşılayan güler yüzlü bir adam… Elinde çay bardağı, parmaklarının arasında sigarası, gözlerinde yaşanmışlığın sıcaklığı. Tanışın; Atalay Bey. Emekli bir matematik öğretmeni. Bugünlerde
Yılların biriktirdiği dostluklar, tıraşı bahane ederek tıpkı eski günlerde olduğu gibi bu berber dükkânda buluşmaya devam ediyor. Berber koltuğunda dakikalar, hatta saatler süren sohbetler, mahalle kültürünü ayakta tutan en temel
Tarih 2008, Fotoğraf Atölyesi haftalık gezi programını Edirne Kırkpınar olarak açıkladığında, çocukluğuma dönmüştüm. Eskiden 3 gün süren düğünlerin son günü harman güreşleri yapılırdı. Baş pehlivan olmak için kıyasıya mücadele eden
Ayaklarımın altındaki kum, hafif esen rüzgârın dokunuşuyla ve gel-git halindeki deniz ile hareket ediyor. Dalgalar kıyıya yavaşça sokulup çekilirken, deniz kendi içinde bir nefes alıyor gibi. Gökyüzüyle iç içe geçmiş
Deniz bugün sakin ama derinlerinde fırtınalar saklıyor gibi… Gökyüzü gri bir örtüyle kaplanmış, güneşin ışıkları bulutların ardında kaybolmuş. Ufka doğru bakınca, denizin ve gökyüzünün birbirine karıştığı o belirsiz çizgiyi görüyorum.
Bu fotoğrafa dikkatlice bakınca, ilk anda görünen sıcak gülümsemenin ardında gizlenmiş bir hüzün fark ediliyor. Gözlerindeki derinlik, geçmişin yükünü taşıyor sanki. Gülümsüyor ama o gülümsemenin içinde, yaşanmış yılların, belki kaybedilmiş
Şubat ayının ilk haftası… Kışın ortasında olmamıza rağmen, Yalova’da bahardan kalma bir gün yaşanıyor. Yürüyen Köşk’ün gölgesinde yükselen asırlık çınar ağacı, zamana meydan okurcasına göğe uzanıyor. Dalları çıplak ama hâlâ
Trilye, Marmara’nın bu ikonik köşesi, Rum kimliğini ve kültürel mirasını en samimi şekilde yansıtan noktalardan biri. Trilye’nin dar, taş döşeli sokaklarına adım attığınızda, tarihin sessiz bir fısıltıyla sizi sardığını hissedersiniz.
Gölyazı; sonbaharın hüzününü, bir o kadar da huzurunu yansıtıyor. Güneşin batışıyla ile birlikte, göl üzerindeki ışık oyunları ve hafif kahverengi tonlar, doğanın sakin bir uyum içinde olduğunun hissini uyandırıyor. Sazlıklar
Bir feribot, geçiyor dalgasını denizle, dalgasında savruluyor, yalpasında batıyor, küpeştesinden bir martı haykırıyor, pruvasından bir meltem yalıyor, insanları ufukta kayboluyor, deniz dinginliğinden hayli uzakta, isyanlarda yani, feribot; geçiyor dalgasını denizle
İstanbul’un Garipçe köyünde, balıkçılar hazırlık yapıyorlar. Yarın gün ağarmadan vira yelken denize açılacaklar. Gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliği, balıkçıların ellerindeki ağlar, insan emeğinin ve doğayla kurulan güçlü bağın bir simgesi gibi
Yer, Eminönü. Fotoğrafçı, İstanbul’un günlük koşuşturması içinde beklenmedik bir anı yakalıyor, ama anın detaylarına bakınca tezatlıklar fark ediliyor. Bankta oturan teyze, belki de arkasındaki yazıdan habersiz. Üzerinde “İstanbul’un en keyifli
O gün sabah erkenden kalkmıştı. Hava serindi uzun süre göle baktı, sessiz ve sakindi. Barınağında ağlarını özenle kontrol etti; her düğümde geçen günlerin hayal kırıklıkları gizliydi. Bugün deniz ona cömert
Yine Fotoğraf Atölyesi ile Bursa’da fotoğraf gezisindeydik. Bursa’nın taş döşeli sokaklarında yürürken, objektifimizle yine bir hikâye arıyorduk. Dar bir sokağa saptığımızda karşımıza fotoğraf karesindeki sahne çıktı. Gözümüzün önünde rengârenk desenleriyle
Giriş:İstanbul’un İstiklal Caddesi… kalabalık, kaotik ve bir film platosu gibi. Her köşe başında başka bir hikaye, başka bir sahne… Ve işte bir köşede iki adam, yüzleri hikayelerle dolu, ellerinde sigaralar,
Ayazini’ye geldiğinizde “Ayazini Karşılama ve Tanıtma Merkezi” ile karşılaşırsınız, doğru yere geldiğinizin bir kez daha farkına varırsınız. Köye araç girişi yasak olduğu için karşılama merkezinin arka tarafındaki ücretsiz otoparkı kullanabilirsiniz.
Frigya’ya Giriş 3000 yıllık tarihi geçmişiyle Frigya, Bizans ve Osmanlı dönemlerine tanıklık etmiş, kendine yaşam alanları oluşturmak adına insanoğlu dağı, taşı ve kayaları oymuş ve zengin bir tarih birikimi oluşturmuş
Ömür; yazılmış öykülerden, sürükleyici bir romandan veya epik bir dramdan oluşan bir kitap olarak düşünülse, kitabın arka sayfasındaki özet sanırım yüzümüzdeki ve alnımızdaki çizgilerden oluşurdu. Yıllanmış bir çınarın gövdesindeki yönü
Bozcaada, Ege Denizi’nin kuzeyinde, Çanakkale iline bağlı küçük bir ada. Çanakkale Boğazı’nın hemen girişinde yer alıyor. Yerleşim, adanın kuzeydoğusunda yer alan ilçe merkezinde toplanmış. Bunun dışında herhangi bir köyü bulunmuyor. Adı
Rüzgarın memleketi de diyebilirsiniz. O kadar ki arkadaşın evine ait balkonunun bir tarafını, rüzgarın şiddetini azaltsın diye bambu ile kapattığını, bu bölgede böyle bir meslek oluştuğunu söylediğinde şaşkınlığımızı gizleyemedik. “Adanın
Kısa bir tren yolculuğu Bostancı İstasyonu, sonrasında mis gibi tam bir ada havası içerisinde yapılan motor yolculuğu ile önce Kınalı Ada sonrasında Burgaz Ada’ya ulaşıyoruz. İlkbaharın geldiğini burada daha çok
İstanbul dışında başka bir şehir düşünemiyorum martı ile özdeşleşmiş. Gökyüzünde martıları görmesem dünyanın sonu gelmiş gibi bir hissiyata kapılırdım diye düşünüyorum. İstanbul’a dair bir resim çizilse sanırım ressam ilk önce
Yorum için tıklayınız E-Bültene Abone Olmak için tıklayınız Geleceği Arıyorduk Geleceği Arıyorduk Şeref Aksoy • 28 Tem 2024 • Şiir • No Comments Yakılan her ağacın külleriydi heveslerimiz, Aydınlıktı yüzlerimiz
Fotoğraf için kendisinden izin alınmıştır. İsmail Amca ( YENER) Sille’ye girişte kurulan küçük pazar yerinde hurma çekirdeklerinden tesbih yaparken görüyoruz. Yanına yaklaşıp “Fotoğrafınızı çekebilir miyiz?” diye soruyoruz. Sihirli kelimeleri duymuşçasına
Narlı Avşa adası sohbeti ile geçen yolculuk sonrası Erdek’e ulaşıyoruz. Amacımız Erdek üzerinden arabalı feribot ile Avşa Adasına geçmek. İlk hayal kırıklığını burada yaşıyoruz, araç için feribotun dolu olduğunu öğreniyoruz
Kapadokya Kapadokya Mistik anlamlar taşındığını düşündüğüm Kapadokya kısacası “Özgür Atlar Diyarı “ diye anlamlandırılan Peri Bacaları” yani memleketin en güzel yerindeyiz, Kapadokya’dayız. Balon Kadim diye belirtilen zamanlara Kapadokya’yı da eklememiz
Remzi Amca Paylaşın Paylaşın Paylaşın Remzi Amca ” 1999 yılında civar köylerden olan Kızılağaç köyünden geldim Kıyıkışlacık köyüne ” diye söze başlıyor, yılları izlerini taşıyan edasıyla. ” O tarihten bugüne
Şammaz Usta Paylaşın Paylaşın Paylaşın Şammaz usta, “elli iki yıldır köfte yoğuruyorum, bir elli yıl daha köfte yoğururum ” diyerek yüzünde asılı kalan gülümseme ile köftelerini sunuyor bize. “Eğer kıymanın
Rengin ne? Paylaşın Paylaşın Paylaşın Senin rengin sarı mı, yoksa mavimi diye sordum. Deniz dile geldi, “rengin önemi var mı? Hüzünde mavi, neşe de sarı olurum. Bazen de bir yanım
Kıyıkışlacık Kıraathanesi, 8 saat uyku dışındaki diğer saatlerde her daim sıcak çay bulabileceğiniz bir mekan. Mekanda havyar da yeme ihtimaliniz vardır. Sabahları masaya kafasını vurmuş uyuyanı, geceleri rakısının demini tüttürmüşünü