Ayaklarımın altındaki kum, hafif esen rüzgârın dokunuşuyla ve gel-git halindeki deniz ile hareket ediyor. Dalgalar kıyıya yavaşça sokulup çekilirken, deniz kendi içinde bir nefes alıyor gibi. Gökyüzüyle iç içe geçmiş maviliğin içinde kayboluyorum. Sınırlar silinmiş; sanki zaman durmuş, dünya daha yavaş dönüyor.
Kıyıda bir baba ve çocuğu var. Baba, ellerini arkasına bağlamış, gözlerini ufka dikmiş. Derin bir düşüncenin içinde gibi. Belki hayatın ağırlığını taşıyor, belki de sadece bu sessizliği içine çekiyor. Yanında, dizlerinin üzerine çökmüş küçük bir çocuk var. Kumlarla oynuyor. Ellerini kuma daldırıyor, minik parmaklarıyla bir şeyler şekillendiriyor, sonra dalgaların gelip yaptıklarını bozmasını izliyor. Her seferinde yeniden başlıyor. Çocuk için bu bir oyun ama belki de farkında olmadan doğanın ritmini öğreniyor; kaybetmeyi, yeniden yapmayı, dalgalarla uzlaşmayı…
Küçük avuçlarına aldığı ıslak kumu sıkıyor, sonra avuçlarını açınca parmaklarının arasından süzülüşünü izliyor. Gülümsüyor. Belki kumun pütürlü dokusu hoşuna gidiyor, belki de ellerinden kaçan her zerre ona bir sır fısıldıyor: “Hiçbir şey sonsuza kadar aynı kalmaz.” Dalgalar gelir, kum şekil değiştirir, oyun devam eder.
Baba, bir an çocuğuna bakıyor. Oynamasına, keşfetmesine, dalgalarla inatlaşmasına izin veriyor. Onu buraya getirmiş, denizin ve kumun içinde kaybolsun, özgürlüğün tadını alsın istemiş belli ki. Ama farkında olmadan kendisi de bu anın içine çekilmiş. Belki kendi çocukluğunu hatırlıyor, belki de hayatın en değerli anlarının böyle basit, böyle doğal ve böyle anlık olduğunu anlıyor.
Ufukta gemiler seçiliyor, uzaktaki martı gökyüzünde süzülüyor, deniz usulca konuşmaya devam ediyor. Ve burada, bir baba ve çocuğu, kumun ve dalgaların arasında sessizce birbirlerine ve hayata dokunuyorlar.
Belki de asıl büyü burada—oyunda, dokunuşta, anın içinde kaybolup gitmekte…
Bir an gözlerimi kapatıp bu sahneyi zihnime kazımak istiyorum. Rüzgâr tenime dokunuyor, dalgaların sesi kalbime işliyor. Bu bir tablo olsaydı, ressam en saf tonları seçerdi; bu bir şiir olsaydı, kelimeler en derin duygularla sıralanırdı. Ama buradayım, gerçekliğin tam içinde, doğanın büyüsüne kapılmış halde…
