Köy Evleri Yok Olmasın

Anadolu topraklarına şöyle bir kulak verdiğinizde, size M.Ö. 5000’li yıllardan gelen bir hikâye fısıldar. Bu hikâye; taşın soğukluğu ya da betonun ruhsuzluğu değil, toprağın sıcaklığıdır. İnsanoğlunun yerleşik hayata geçtiği ilk günden beri kendi elleriyle şekillendirdiği, doğayla en uyumlu sığınağıdır kerpiç.

Şimdiki gibi mikserlerin döktüğü hazır betonlara benzemez kerpiç evler. Bir ruhu vardır, çünkü yapımında “sabır” vardır. Eskiler iyi bilir; her toprak kolay kolay kerpiç olmaz. Toprak önce elenir, yabancı maddelerden arındırılır. Sonra ona can suyu ve bağlayıcısı olan saman katılır.

Tıpkı ekmek hamuru gibi, kerpiç çamuru da yoğun emek ister. Samanla harmanlanan o çamur, ayaklarla çiğnenerek ağda kıvamına getirilir, bekletilir, mayalandırılır. Güneşte kuruyan her bir kerpiç bloğunda, onu yapan ustanın alın teri, o toprağı çiğneyen ayakların izi vardır. Bu yüzden o evler nefes alır, bu yüzden yazın serin, kışın sıcak kalır.

Kerpiç evlerin mimarisinde teknikten öte, sosyal bir doku saklıydı. Bu evlerin en önemli, en can alıcı noktası “Hayat” adı verilen sahanlıklardı.

İsmi tesadüf değildi; gerçekten hayat orada yaşanırdı. Ev ahalisinin yer sofrasına birlikte çöktüğü, misafirin baş tacı edildiği yerdi orası. Kış aylarında çocuk seslerinin birbirine karıştığı, gençlerin oyunlar oynadığı sahneydi. Kadınların el değirmenlerinde buğday öğütürken dertleştiği, öğrencilerin gaz lambasının titrek ışığı altında ödev yapmaya çalıştığı o samimi köşeydi.

“Köy evlerinin yok olması ile birlikte ‘Hayat’ımızı kaybettik.”

Biz o kerpiç duvarları yağmura ve zamana teslim ederken, aslında o duvarların arasındaki komşuluğu, paylaşımı ve samimiyeti de betona gömdük.


1960’larda başlayan büyük göçle birlikte köyden kente akın edenler, şehirlerin gecekondu mahallelerinde betonun soğuk yüzüyle tanıştı. Ancak asıl trajedi, yıllar sonra köye dönüşlerde yaşandı. Köyüne toprağına dönenler, o kadim kerpiç geleneğini canlandırmak yerine, şehrin o ruhsuz betonarme “gecekondu” mantığını köylere taşıdılar.

Eski kerpiç evler bakımsızlığa, yalnızlığa ve yok oluşa terk edildi.

2000’li yıllarda bu evler en azından hatıralarda kalsın diye çok uğraştığımı hatırlıyorum. Bugün geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki, eriyip giden sadece çamurdan duvarlar değilmiş. Biz, o “Hayat”ın ta kendisini özlüyoruz.

Toprağın kokusunu, gaz lambasının ışığını ve “Hayat”taki o kalabalık sofraların bereketini…

Siz ne düşünüyorsunuz kaybettiklerimiz hakkında?

Her ay, gelen kutunuza harika içerikler almak için Bülten'e kaydolun.

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

1 Comment

  1. escape rooms hub 05 Tem 2024 at 11:37

    Hello there, just became aware of your blog through Google, and found that it is truly informative.
    I am gonna watch out for brussels. I will appreciate if you continue this in future.
    Lots of people will be benefited from your writing.
    Cheers!

    Reply

Leave A Comment / Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir