İstanbul’da yaz mevsimi, şehre çöken o koyu, keskin güneş ışıkları ve martı seslerine karışan vapur düdükleri. Saat öğle vaktini gösteriyor ve kalabalığın arasından biri beliriyor. Başının üzerinde renkli şapkalarıyla, bir şapka satıcısı… Başının üzerine dizdiği şapkalarıyla dengede durmaya, İstanbul’un karmaşasına “ben de buradayım” demeye çalışıyor. Şapkalar adeta kafasında bir karnaval havası yaratmış. Gizli bir neşe ve vakarla yürüyor; adımları emin, bakışları derin. Sokağın renksiz ve…
Yazılar
Bir Tütün İşçisinin Portresi
Şarköy’ün dar ve deniz iyoduyla karışık tütün kokan sokaklarında yürürken, her köşede bir hikayenin sizi beklediğini bilirsiniz. Biz de fotoğrafın ve o görünmeyen yaşanmışlıkların peşine düşmüş bir grup fotoğrafçı olarak, tam da aradığımız kareyle karşılaştık. Evinin duvarına yaslanmış, elindeki iğneyle tütünleri sabırla ipe dizen bir adam… Fotoğrafta gördüğünüz o sakin duruşun arkasında, aslında dünyanın en meşakkatli mesleklerinden biri yatıyor. “Tütün toplamak, her yiğidin harcı değildir,…
Walter Benjamin Fotoğraf Yazıları Üzerine
Şeref Aksoy Blog’da bu gün, fotoğrafın teknik bir süreç ve düşünme biçimi olduğunu bize hatırlatan temel bir eseri tanıtmak istiyorum. Walter Benjamin Fotoğraf Yazıları. Hani bazen fotoğraf çekersiniz, teknik olarak kusursuzdur ama bir şeyler eksik gelir ya… Ya da tam tersi; hafif bulanık, puslu bir karedir ama içine çeker sizi. İşte o “bir şeyler”in ne olduğunu, fotoğrafın icadından beri kimse Walter Benjamin kadar iyi tarif…
Objektifin İki Tarafı
Fotoğraf çekmek eylemi, teknik bir beceriden çok daha fazlasıdır; sosyolojik ve psikolojik bir olaydır. Deklanşöre basılan o saniyenin binde birlik diliminde, objektifin arkasındaki göz (fotoğrafçı) ile önündeki suret (fotoğraflanan) arasında tanımlanması zor bir ilişki kurulur. Bazen bir savaş, bazen bir dans, bazen de sessiz bir anlaşmadır bu. İnsan doğasında “görülmek”, “fark edilmek” ve “kaydedilmek” arzusu da vardır. Birinin fotoğrafını çekmek, ona “Sen önemlisin, senin hikayen…
Çağrışımlar
Tren yolculuğunda anlık bir duruş, deklanşöre dokunuş ve sisli, puslu bir hüzün ve yalnızlık hikayesi, geriye kalan çağrışımlar… Çağrışım: Kaybolur hüzün, kocaman bir yalnızlık, suskun bir çığlık kalır gerimizde, birde hasret yüklü raylar. Trenin ritmik sesi, zamanın acımasız bir metronomu gibi işler ruhumuza; her takırtıda biraz daha uzaklaşırız kendimizden. Gurbetin ve yalnızlığın şairi Kemalettin Kamu, belki de tam böyle bir tren yolculuğunda, rayların tıkırtısı kalbine…
Gün Batımının Bereketi
Balıkların gün batımında balıkçıları beklediği söylenir… Güneşin yavaş yavaş ufuk çizgisine yaklaştığı, gökyüzünün turuncudan laciverte çalan o büyülü renklere büründüğü anlar, denizin de ritminin değiştiği anlardır. Gündüzün yakıcı sıcağı yerini akşam serinliğine bırakırken, suyun altındaki yaşam da canlanır. Tıpkı sabahın ilk ışıklarında olduğu gibi, hava sıcaklığının düşüşe geçtiği bu saatlerde balıklar beslenmek için daha aktif hale gelir, saklandıkları yerlerden çıkarlar. Balıkçılar içinse, gökyüzünün o muhteşem…
Çekin Gidin Buradan
Şarköy, zamanın biraz farklı aktığı, anlatılanlara göre “alkolün su niyetine tüketildiği”, gündüzlerin çakırkeyif, gecelerin ise şaşırtıcı bir şekilde ayık gezildiği enteresan bir diyar. Boynumuzda fotoğraf makinelerimiz, gözümüz vizörde, elimiz deklanşörde; yine bir fotoğraf etkinliğindeyiz, Şarköy’ün ara sokaklarını ve sahil şeridini arşınlıyoruz. Amacımız belli: Işığı kovalamak ve hayatın içinden o “anı” yakalamak. Tam sahil şeridinden ara sokaklara dalmış, eski evlerin dokusuna ve sokakların tenhalığına odaklanmışken, kadrajımıza…
Yalova Doğa Yürüyüşü
Bu fotoğraf Yalova Belediyesi’nin sitesinden alınmıştır. Hafta sonu Şeref Aksoy Blog olarak, Yalova Belediyesi ve Yalova Gezgin Fotoğrafçılar Derneği (YAGEF) iş birliğiyle düzenlenen muazzam bir etkinliğe katılım sağladık. Hem ciğerlerimizi temiz havayla doldurduğumuz hem de deklanşörlerimizin hiç susmadığı bu keyifli günden notlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Yalova’nın doğal güzelliklerini keşfetmek isteyen çok sayıda doğa severle birlikte sabahın erken saatlerinde bir araya geldik. Üç midibüs ve bir minibüs…
Kıyıdaki Araf
Fotoğraf : Rıza Aksoy 396 kelime, 2 dakika okuma süresi. Kayanın soğuk yüzeyine oturduğunda, o tanıdık nemi hissetti. Gözlerini kıstı. Karşıda, kurşuni bir gökyüzünün altında ağır ağır salınan gemiye baktı. Bir yük gemisiydi bu; muhtemelen ambarları arpa ya da hurda demir dolu, rotası bilinmez bir limana çevrili. Yıllarını vermişti o ufuk çizgisinin ötesine. Akdeniz’in sonsuz maviliğini, okyanusların hırçın dalgalarını, Afrika limanlarının o baharat ve mazot…
Yıkıntıların Hasadı
Dev bir iş makinesinin pençesi beton blokları yere indirdiğinde, çıkan toz bulutu henüz dağılmadan onlar beliriyor bir anda sahnede. Sessiz bir bekleyişle başlıyor. Yıkım ekipleri ana taşıyıcıları, kirişleri ve binaya dair ne varsa yıktığı an, sanki görünmez bir düdük çalmışçasına yıkıntılara doğru bir insan seli akıyor. Kadın, erkek, çoluk çocuk, amca, dayı… Ailece, hatta sülalece oradalar. Kentsel dönüşüm, şehirlerin kaçınılmaz bir gerçeği olarak hayatımızın merkezine…